• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=100078240878284
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05063540702
  • https://www.youtube.com/channel/UC2Ltz41AqxUbppeT62WMxWg
TRANSLATE
Ankara'da Sivil Toplum Gündemi
KÜLTÜR PORTALI
Çalışma Saatleri
 PAZARTESİ08:00-18:00
 SALI08:00-18:00
 ÇARŞAMBA08:00-18:00
 PERŞEMBE08:00-18:00
 CUMA08:00-17:00
Makaleler
Hava Durumu
Takvim
Site Haritası
GAZZE SOYKIRIMINA SEYİRCİ KALAN İSLAM İŞ BİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) KURULUŞ AMACINA İHANET İÇİNDEDİR

GAZZE SOYKIRIMINA SEYİRCİ KALAN İSLAM İŞ BİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) KURULUŞ AMACINA İHANET İÇİNDE  

İslam Konferans Örgütü; Filistin topraklarının ve Kudüs’ün işgalci İsrail’in esaretinden kurtarılması için Suudi Kralı Faysal bin Abdülaziz’in çağrısı üzerine İslam ülkeleri liderleri ile 22–25 Eylül 1969 tarihlerinde Fas’ta yapılan İslam zirve konferansında alınan karar gereğince 1970 yılı mart ayında Cidde’de BM’de daimî olarak temsil edilen 57 İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları tarafından kurulan ve Müslümanları tek çatı altında toplayan bir örgüttür.

İslam Konferans Örgütü’nün adı 28-30 Haziran 2011 ‘de Astana’da düzenlenen 38. İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından İslam İş birliği Teşkilatı (İİT) olarak değiştirilmiştir.  İİT 2 milyara yakın nüfus yoğunluğu, coğrafi alanı, jeopolitik konumu, siyasi, ticari, askeri ve ekonomik imkânları değerlendirildiğinde BM’den sonra dünya üzerinde Müslümanlar tarafından kurulan en hacimli siyasi bir teşkilattır.

 

 İİT’nin görevi: Filistin topraklarını kurtarma, Özgür Kudüs’ü inşa etmedir.

    İslam İşbirliği Teşkilatının ana Felsefesini,  bir ümmet şuuru içerisinde İslam kardeşliğini yeniden tesis etme, Uluslararası arenada sosyal, ekonomik,  siyasal, kültürel, bilimsel ve diğer alanlarda İslam ülkeleri arasında dayanışmayı ve iş birliğini güçlendirme,  Başkenti Birleşik Kudüs olan bağımsız  Filistin devletinin kurulması, gasp edilen haklarının, işgal edilen topraklarının geri alınması mücadelesinde Filistin halkını destekleme,  Müslümanların kutsal mekânlarını koruma, Özgür Kudüs’ü yeniden inşa etme ilkesi oluşturmaktır. 

            Hatırlayacak olursak 1.Dünya savaşında Osmanlı’nın Filistin cephesinde yenilmesi, 9 Aralık 2017’den itibaren Osmanlının bölgede ki 400 yıllık hâkimiyetinin sona ermesi ile bölgenin idaresi İngilizlerin eline geçmiştir.  1917 yılından 1947 yılına kadar İngiliz manda yönetiminin himayesinde dünyanın çeşitli bölgelerindeki Siyonist Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmeleri sağladıktan sonra II. Dünya savaşının akabinde İngiliz Manda yönetimi görevini BM’lere devretmiştir.

BM 29 Kasım 1947 tarihli toplantısında Filistin topraklarının %43,53’ünü Araplara, %56,47’sini İsrail yönetimine bırakılması, Filistin toprakları üzerinde bağısız Arap ve Yahudi devletlerinin kurulmasına karar verilmiştir. İsrail ABD ve Batılı ülkelerin Ortadoğu’da ki çıkarlarını korumak için kurulan bir Haçlı projesi olduğu için BM kararı Araplar tarafından reddedilmiştir.

14 Mayıs 1948’de Yahudi Milli Konseyi tarafından Siyonist devletin kuruluş ilanının yapılmasını üzerine Mısır, Suriye, Lübnan Ürdün ordularından oluşan Arap Birliği ile işgalci İsrail arasında kanlı çatışmalar başlamış neticesinde 15 bin Filistinli öldürülmüş, 500’den fazla Filistin köyü haritadan silinmiş ve 800 bin Filistinli kendi topraklarından sürülmüştür.

         1949 yılında BM’nin devreye girmesiyle taraflar arasında yapılan antlaşmaya göre Gazze’nin Celile bölgesi, Necef ve Batı Kudüs İsrail’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs Ürdün’de Gazze ise Mısırda kalmıştır. İsrail, savaş sonunda 1947’de taksim planı ile elde ettiği toprağı %56’ dan    %78’e çıkarmıştır.

         İsrail’in yayılmacı ve saldırgan politikaları yüzünden iki taraf arasında çatışmalar hiç eksik olmamıştır. İsrail ile Mısır, Suriye ve Ürdün arasındaki 5 Haziran 1967’ de baş gösteren ve 6 gün süren savaş ABD ve Emperyal güçlerin destekleri ile İsrail lehine sonuçlanmıştır.   Savaş sonunda İsrail Ürdün’den Batı Şeria’yı ve Doğu Kudüs’ü, Mısırdan Gazze şeridini ve Sina Yarımadasını Suriye’den de Golan tepelerini geri almıştır. 

Neyi bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini m? Nerededir bu dünyanın vicdanı?                                                                                                                                                                                                                            ABD ve Avrupa ülkelerinin yanlı tutumları yüzünden Filistin -İsrail meselesinin diplomatik yollarla çözülemeyeceği, sorunun ancak Müslümanların birlikte mücadele etmeleri neticesinde çözülebileceği fikrine varılmış, 21 Ağustos 1969 da Mescidi Aksa’nın Siyonist bir Yahudi tarafından kundaklanarak, Aksa minberinin yakılması olayı ve buna gösterilen tepkiler mezkûr görüşün hayata geçirmesinin işaret fişeği olmuştur.

Bu olayda sonra uyuyan Kudüs’ün kurtarılması için cihad eden Kral Faysal, uyuyan İslam İslam âlemine; “Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi? Nerededir bu dünyanın vicdanı?  Kudüs’ü Şerif kendisinin kurtarılması için bizi göreve çağırıyor! Neden korkuyoruz? Ölümden mi? Allah yolunda cihat ederek ölmekten daha şerefli bir ölüm var mıdır?”

“Kardeşlerim! Bizim istediğimiz milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir. Çağrımız İslami bir çağrıdır.  Çağrımız; dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir.  Allah’ım eğer bana cihat etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma! Diye halisane bir yalvarışla yalvarıyorum” şeklinde duygusal ve samimi bir seslenişte bulunmuştur.

Tek yolun İsrail ile mücadeleden geçtiğine inanan Araplar 6 Ekim 1973 tarihinde Suriye ve Mısır kuvvetlerinin İsrail’e saldırmasıyla Yom Kippur Savaşı’nı başlatmışlar, savaş Müslümanların lehine seyrederken, yine ABD ve diğer Batılı ülkelerin İsrail’in yanında yer almalarıyla Arapların aleyhine sonuçlanmıştır.

          Kudüs’e sahip çıkmanın bedelini canıyla ödemiştir. 

Çok geçmeden Kral Faysal; “Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız!” diyerek, diğer Arap ülkelerini de yanına alarak, ABD ve Batı ülkelerin tavrına petrol ambargosu ile karşılık vermiştir. Kudüs aşığı olan ve ölümüne kadar hem İslâmî, hem de siyasi açıdan çok önemli kararların altına imza atan Kral Faysal, 25 Mart 1975 günü sarayında yeğeni Faysal bin Musaid tarafından bir suikast sonucu şehit edilerek Kudüs’e sahip çıkmanın bedeli canıyla ödetilmiştir.  Bundan sonara Suudi Arabistan’ın Kudüs aşkı Kral Faysal ile birlikte sona ermiştir.

            Gelinen noktada İsrail işgali altındaki Filistin topraklarının,  Kudüs’ün ve Mescidi Aksanın esaretten kurtarılması amacıyla kurulan İİT’ına üye ülkeler; teşkilatın kuruluş amacına inat içeride ve dışarıda birbirleri ile çatışmaları, Haklıdan yana değil, güçlüden yana tavır almaları,  İslam dünyasının hak ve menfaatlerini koruma yerine ABD ve Batılı ülkeler ile işbirliğine soyunmaları yüzünden İslam ülkeleri arasındaki dayanışmayı sağlamak şöyle dursun ne kendilerine karşı yapılan müdahaleleri önleyebilecek ruhları, ne de kendi içlerinde cereyan eden çatışmaları durdurabilecek güçleri kalmıştır. 

          İİT Siyonist İsrail’e cesaret veren bir kuruma dönüşmüştür.

İİT,  6 Aralık 2017’de ABD Başkanı Tramp tarafından Kudüs’ün İsrail’e başkent yapılması, Suriye’ye ait Golan tepesinin İsrail’e hediye edilmesi kararlarında olduğu gibi Mescidi Aksa baskınlarında, Filistin halkına uygulanan zulüm ve işkencelerin doruk noktaya çıkmasına binaen olağanüstü zorlama zirve toplantılarında kınamanın ötesine geçmeyen kararları ile Müslüman kitleleri hayal kırıklığına uğratan,  Siyonist İsrail’e cesaret veren bir kuruma dönüşmüştür.

 7 Ekim 2023 günü topraklarını, canlarını, mallarını kutsal mabetlerini koruma adına bıçağın kemiğe dayandığı, sabır taşını çatladığı bir anda Hamas’a bağlı İzzettin El Kassam tugaylarının  İsrail’e karşı başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonu ile   Siyonist devlet kuruluşundan  bu yana ilk yenilgiyi tatmış, İsrail’in yenilgisini zafere döndürmek için ABD, AB ve tüm emperyal güçler  deniz, hava ve kara donamalarıyla  İsrail’in yanında yer aldıkları halde,  İslam ülkeleri Hamas’ın zaferini  devam ettirme yönünde  Hamas’ı yalnızlığa terk etmiştir.   Siyonist İsrail askerleri tarafından karadan, denizden havadan atılan toplarla, fırlatılan roketlerle, uçaklardan bırakılan fosfor bombaları ile aralarında masum bebeklerin, çocukların, kadınların eli silah tutmayan masum insanların olduğu üç binden fazlası çocuk, 2 binden fazlası kadın olmak üzere 8 binden fazla insan katledilirken, 15 binden fazla insan yaralanırken Sivil yerleşim alanları, hastaneler, okullar, camiler, kiliseler, resmî kurumlar, yollar köprüler, su depoları, elektrik trafoları, ekmek fırınları yerle bir edilirken. 1,5 Milyon Filistin halkı göçe zorlanırken İİT Gazze’de yaşanan soykırımın ve insanlık dışı vahşetin başlamasından ancak 11 gün sonra toplanabilmiş   bildik kınama kararının ötesine göçemeyerek, Siyonist İsrail’e dolaylı destek verme yolunu seçmiştir.

Oysaki ABD, AB, de Batılı devletler daha savaşın başlangıcında zalimden yana olma, mazlumun karşısında olma tavrını belirlemiş İsrail’e destek amacıyla İsrail kıyılarına savaş gemilerini göndermiştir.  Birleşmiş Milletler (BM), OECDAvrupa Güvenlik ve İşbirliği TeşkilatıAvrupa Konseyi  gibi uluslararası kuruluşlar işlenen insanlık dışı soykırım karşısında vahşet saldırılarını durduracak ciddi bir adım atmayarak göz göre göre bir avuç Gazze halkının yok edilmesine seyirci kalmıştır. 

            İİT’nın görevi İsrail’i kınamak değil, Gazze’nin yanında olmaktır.

 İİT’nın yapması gereken şey kınama değil, İslam coğrafyasına öncülük yaparak, ABD ve Batılı ülkelerin yaptığı gibi tarafını belirlemek, fiilen Filistin’in yanında durmak Kudüs’e ve Gazze’ye asker gönderme kararı almaktır. İşgalci ülkenin elçilerini sınır dışı etmek, kendi elçilerini İsrail’den geri çekmektir. İsrail ile yapılan diplomatik, askeri, siyasi, ticari, sosyal, kültürel tüm antlaşmalar ile birlikte normalleşme safsatasını sonlandırmaktır. Başkenti Birleşik Kudüs olan Bağımsız Filistin devletinin kurulması ile ilgili BM nezdinde çalışmalar başlatmak, kendi parlamentolarında bu yönde kararlar almaktır.   Şu iyi bilinmelidir ki, Siyonist devletin saldırıları sadece Filistin’e ve Filistinlilere değil, doğrudan İslam’a ve Müslümanların kutsallarınadır. Şimdi hatadan dönme, İslam kardeşliğinin gereği olarak Filistin’e Gazze’ye sahip çıkma ve fiili adım atma zamanıdır. 

İİT inanç değerlerine ve kuruluş amaçlarına ihanet içindedir.

İİT’nın ve İslam ülkelerinin zillet ve acziyet içine düşmelerinin sebebi; kuruluş amaçlarını terk ederek, inanç değerlerinden, İslam kardeşliğinden uzaklaşmaları, vuku bulan dış müdahalelerde kendi kardeşlerine sırt dönüp, düşmanlarının safında yer almalarıdır.  Kendi aralarında anlaşmazlık çıktığında barıştırma yerine karıştırma yolunu seçmeleridir.  Önceden İsrail ve ABD karşıtı iken sonradan İsrail ve ABD işbirlikçiliğine soyunmalarıdır.  İsrail ile   normalleşme anlaşmaları imzalayarak, inanç değerlerine ve kuruluş amaçlarına ihanet etmeleridir.

İşte bu sebepledir ki, teşkilat şu anda birbirleri ile dayanışan değil, birbirleri ile savaşan, birbirlerinin ortak hak ve menfaatlerinden ziyade düşmanlarının hak ve menfaatlerini koruyan yapıya dönüşmüştür. Böyle bir teşkilatın adının hala İİT olarak anılması İslam’ın   birlik ve kardeşlik ruhuyla bağdaşmaktadır.

 İİT ya kuruluş amaç ve ilkelerine geri dönerek hatalarından vaz geçerler ya da Filistin halkını ve Mescidi Aksa’yı yalnızlığa terk etmeleri sebebiyle Allah katında, tarih önünde ve insanlık nazarında hesap vermeye mahkûm olurlar. 

                                                MUSTAFA KIR

 

G

  
59 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
TÜRKİYE HABER
ÖNEMLİ LİNKLER
NAMAZ VAKİTLERİ
Merkezi Hekim Randevu Sistemi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam24
Toplam Ziyaret92194
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.607332.7379
Euro35.295735.4372
Saat